Gebeliğin sonlandırılmasının zor şartları
- Av. Cihan Alp
- 20 May 2018
- 3 dakikada okunur
Gebeliğin sonlandırılması, diğer adıyla kürtaj, kimilerince cinayet olarak adlandırılıyor kimilerince ise bireysel özerklik hakkı çerçevesinde görülüyor. Şöyle bir gerçek var ki ülkemizde kürtaj bir takım hukuki ve tıbbi şartlar sağlandığında hukuka uygun bir tıbbi müdahaledir.
Bu yazımda ağırlıklı olarak elektif kürtajdan, yani kadının kendi rızasıyla girdiği cinsel ilişki neticesinde oluşan gebeliğin kendi rızasıyla sonlandırılmasından bahsedeceğim. Kadının cinsel saldırıya uğraması nedeniyle oluşan gebeliğin sonlandırılmasına ise kısmen değineceğim.
Türk hukukunda kadın, kendi rızasıyla girdiği cinsel ilişkiden meydana gelen gebeliği, gebeliğin onuncu haftasına kadar kendi rızasıyla sonlandırabilir. Eğer ki kadın evli ise bu durumda gebeliğin sonlandırılabilmesi için erkek eşin rızası da aranmaktadır.
Evlilik birliği içerisinde erkek eşin rızasının aranması isabetli gibi gözükse de bu düzenleme kadını mağdur eden bir takım ihtimalleri yaratmaktadır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın 2014 yılında yaptığı "Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması", her 100 kadından 12'sinin hayatında en az bir kere eşi veya birlikte olduğu erkek tarafından cinsel şiddete maruz kaldığını göstermektedir. Bu da evlilik birliği içerisinde meydana gelen her gebeliğin kadının rızasıyla yaşadığı bir cinsel ilişkiden meydana gelemeyebileceğini göstermektedir. Oysa Nüfus Planlaması Hakkında Kanun m.6/2'ye göre gebeliğin onuncu haftasına kadar ve kadının rızasıyla yapılan kürtaj için erkek eşin rızası da gereklidir. Eğer ki erkek eş buna rıza gösterirse zaten gebeliğin sonlandırılmasında mesele yoktur. Ancak erkek eş rıza göstermiyorsa, kocası tarafından tecavüze uğrayıp hamile kalan bir kadın için iki seçenek gözükmektedir. Bunlardan ilki kadını kocasının tecavüzü neticesinde oluşan gebelikle baş başa bırakmak; bir başka değişle gebeliğin doğumla sonuçlanması için kadını kaderine terk etmek. Diğer ihtimal ise kadının kocası hakkında suç duyurusunda bulunması ve gebeliğin Türk Ceza Kanunu m.99/6'ya göre sonlandırılması.
Türk Ceza Kanunu m.96/6'ya göre gebelik bir suç (örneğin tecavüz) sonucu oluşmuşsa kadının rızası üzerine gebeliğin yirminci haftasına kadar gebelik sonlandırılabilir. Bu durumda kadın, kocasından şikayetçi olursa kocanın rızası aranmaksızın gebeliğin yirminci haftasına kadar kürtaj yapılabilir. Bu, bir çözüm gibi gözükse de ülkemiz şartlarında her zaman için kadını çözüme götürmemektedir. Ekonomik özgürlüğünü kazanamamış bir kadın böyle bir durumda, eğer kocası hapse girerse kendisinin ve varsa çocuklarının geçimini nasıl sağlayacağı kaygısını duyar. Yalnızca geçim sıkıntısı da değil; suç duyurusunda bulunduğu zaman kayınvalidesi, kayınpederi, görümcesi, kayınbiraderi hatta kadının kendi anne - babasıyla bile bir psikolojik mücadele içine girebilir. Bu sebeple kadının "şikayet ettim, kurtuldum" demesi çok kolay değildir. Eşe karşı işlenen cinsel saldırı suçunun şikayete tabi olması, bir başka değişle kadın eşin istediğinde şikayetini geri alabilmesi mümkün ise de hukuki desteğe ulaşmanın çok kolay olmadığı bir ülkede böyle bir çözüme başvurmasını beklemenin kadını karanlık bir ormanda tek başına bırakmaya eşdeğer olduğu kanısındayım. Kadın şikayetinden vazgeçse bile karısına tecavüz edebilen bir erkek, kendisinden şikayetçi olmuş karısına bundan sonra nasıl davranacaktır?

Gebeliğin cinsel saldırı neticesinde oluştuğunun nasıl ispatlanacağı veya hekimlerin hangi durumda kendisine başvuran kadının gebeliğinin cinsel saldırı neticesinde oluşmuş kabul edeceğine dair hukuki bir düzenleme olmamasının uygulamada yarattığı belirsizliğe hiç değinmeden konuya bir de kadının bedensel özerkliği açısından bakalım. Eşlerin rızasıyla yaşanan cinsel ilişkiden meydana gelen bir gebelikte eğer erkek eş gebeliğin sürmesini istemez fakat kadın eş gebeliği doğumla sonuçlandırmak isterse kadının dediği oluyor; çünkü kadının bedenine kadının rızası olmadan bir tıbbi müdahale yapılamıyor. Tam tersine, kadın gebeliği doğumla sonuçlandırmak istemez ama erkek isterse, erkek eşin rızası olmadan kürtaj yapılamayacağı için erkeğin dediği oluyor ve kadın sürdürmek istemediği bir gebeliği sürdürmek zorunda kalıyor. Oysa hukuken anne karnındaki cenin, özel bir hukuki korumaya sahip olmakla beraber annenin vücudunun bir parçası olarak kabul ediliyor. Bu özel hukuki koruma ceninin insan olma potansiyelinin korunması amacını taşımakta ise de mevcut hukuki düzenlemelerin korunan hukuki yararı aşarak kadının mağduriyetine sebebiyet verebileceğini yukarıda ortaya koymaya çalıştım. Böylesi mağduriyetlere sebebiyet verilmemesi için yasal düzenleme yapılmasındansa mevcut hukuki düzenlemelerin daha etkin biçimde uygulanması gerekir. Kadının hukuki desteklerden veya ayni-nakdi olmayan sosyal desteklerden daha etkin biçimde yararlandırılmasının mağduriyetleri önlemede çok etkili olacağı kanısındayım.
Comments